Kitap Tavsiyeleri -Roman -

Ezgi A.
4 min readJun 24, 2020

--

İnsanların hayatlarında bazı insanlar vardır ,çok özeldirler. Diğerlerinden farklı, yeri çok ayrı, görüşülmese dahi hep akılda kalırlar. Bazı kitaplar da vardır ki , onlar da çok özeldir, akılda kalıcıdır bir o kadar. Hayatın içinde bakış açımızı değiştiren ya da bize çok şey katabilen kitaplara denk gelirsek kendimizi çok şanslı hissederiz. Ben de istedim ki , benim için yeri ayrı olan özel kitapları buraya zaman buldukça yazayım , paylaşayım. Ve beni niçin bu kadar etkilediklerini de not edeyim. Böylelikle arayışta birilerine de tavsiye olsun ^^ :)

Şimdilik aklıma gelen ilk 5 şöyle ;

1- Jane Eyre

Jane Eyre İngiliz yazar Charlotte Brontë’nin ilk kez 1847 yılında yayımlanmış romanıdır. İlk kez 13 yaşında 2 büyük cilt halinde okuduğum ve okuduklarımdan ne bulacağımı bilmeden başladığım , ömür boyunca zihnimde yer edecek bir roman oldu kendisi. Uzun uzun kitaba bakışlarımı ve hemen bitmemesi için okurkenki yavaşlığımı ve kıyamayışlarımı hala çok taze hatırlıyorum.

İlk gotik roman kabul edilen Jane Eyre’de zor bir çocukluk geçirdikten sonra öğretmen olan ama toplumda kadına yakıştırılan edilgin rolü oynamayı reddeden bir kadın vardır , yani Jane. Yalnızlığı alışkın ve güçlü bir kadın profilidir, içinde bulunduğu döneme ve topluma kıyasla.

Kitabı okurken farklı iki sınıftan insanın arasındaki büyüyen bir aşk, Jane’in kadın gözüyle aşkı ve gururu, özellikle tartışmalarda gördüğüm başkaldırıları ve iradeli halleri ve özellikle kitabın sonundaki hiç beklemediğim olaylar derken bir kitaba resmen böyle aşık olmuştum. Çünkü 13 yaşında ilk kez bu kadar uzun bir kitabı, gerçekten iyi yazılmış bir kitabı okuyordum ve önüme inanılmaz yeni bir dünya sunmuştu. Özellikle bir kadının değişimini ve aşkını ergenliğe giren bir kız olarak birebir yakından görme ve bunlarla ilgili fikir edinme fırsatı yakalamıştım. Yeri her zaman farklı. Kesinlikle tavsiyemdir.

2- Suç ve Ceza

Rus edebiyatı diyince hatta Dünya edebiyatı diyince aklımda beliren ilk isimlerden biri oluyor Dostoyevski. Suç ve Ceza’yı okurken her ne kadar daha kısa olabilirmiş gibi bir düşünce içinde olsam da yine de iyi ki okuduklarım arasında. Petersburg’da yaşayan fakir bir öğrenci olan Raskolnikov’un yaşadıkları ve düşünceleriyle özellikle ahlaki ikilemlerini çok iyi yansıtan bir romandır.

Kitabı okurken Dostoyevski’ye hayran kalmamak çok zor diye düşünüyorum. Hatta okuduğumda işlenen suçu kendisi işlemiş olabilir mi diye pek çok defa da düşünmüştüm. Hala da aklımı kurcalar. Çünkü eserde çok iyi, gerçekten çok iyi psikolojik tahliller var. Okuyan kişiyi de roman karakterinin yanına götürüyor ve düşünceler içinde bırakıyor. Akıcı , fazlasıyla sürükleyici.

Hayat içinde çoğu zaman bize yanlış gelen şeylere gözümüzü yumarız. Üzerine düşünmekten kaçarız. Aslında bu kitapla başka bir insanı anlamayı, hiç bilmediğim yaşamadığım duyguları başka bir gözle görmeyi deneyimlediğimi belirtmeliyim. Daha fazlası spoiler olur sanıyorum (:

3- Dorian Gray’in Portresi

Oscar Wilde’ın tek romanı. Bu kitabı bitirdikten sonra uzun uzun psikanalizlerini de okumuştum. Fazlasıyla keyif vermişti. Okurken uzun uzun düşündüğümü hatırlıyorum.

Özellikle Oscar Wilde, romanındaki üç ana karakteri için şöyle demiştir; “basil hallward, ben olduğumu sandığım kişidir; lord henry dünyanın ben sandığı kişidir; dorian ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağda.’’

Hazcılık , psikoloji ve insan değerleri üzerine çok fazla noktaya değinen bu kitapta bunlardan doğan çelişkiler de çok güzel aktarılmış. Özellikle Oscar Wilde’ın dünyanın o sandığı kişisi olarak gördüğü Henry , bende fazlasıyla hayranlık uyandırmıştı. Keşke tek romanı olmasaydı… Okuyanlar mutlaka kitaptan sonra analizlerine , eleştirilerine bakmalı diyorum.

4- Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

Milan Kundera’nın okuduğum tek eseri. Ve cidden çok farklı bulduğum bir kitaptı. Çek cumhuriyetine gittiğim zaman okumak için en doğru zaman olduğunu düşünmüştüm, hem bu sayede yaşadığım yerin kültürünü okuyarak öğrenmek için güzel bir ilk adım olarak görmüştüm. Çeklerin güzel kadınlardan kedi diye bahsettikleri gibi küçük kültürel ayrıntıları da bu kitaptan öğrenmiştim :) tatlı bir ayrıntıydı.

Romanda 4 karakter üzerinden çatışan karakterleri ve hayatları görmek mümkün. Dönem olarak sovyetlerin Çekoslovakya’yı işgal ettiği zamanlarda geçiyor. Savaş zamanının etkilerinden kitapta bahsedilse de genel olarak kitabı karakterlerin farklılıkları dolduruyor. Sanırım dayanılmaz hafiflik derken , hem ağırlığı hem de hafifliği kast etmesi de boşuna değil.

kitaptan sevdiğim bir alıntı ;

‘’Gereklilikten doğan, olmasını beklediğimiz, günbegün yinelenen her şey dilsizdir. Sadece rastlantı bir şey söyler bize.”

5- Beyaz Diş

Jack London’un bu kitabında bir kurdun gözünden dünyanın anlatılmasına ba-yıl-dım! Çünkü bambaşka bir açı, bambaşka bir dünya. Sanırım ben baya geç okudum çünkü karantinanın başladığı dönem okudum ve geç olduğunu fark ettim. En azından diğer kitaplar kadar varoluşçu bir kitap olarak görüyorum Beyaz Diş’i de.

Okurken hayatın acımasızlığı kadar bu dünyada sadece insanların değil de diğer canlıların da hisleri olduğunu görebildiğim için bana farklı gelen kitaplardan. Okuması akıcı ve sürükleyiciydi. Şiddetle tavsiye ediyorum.

Daha üzerine yazacağım kitaplar olacak :) !

--

--